TOLGAY KESKİN

M.Ö. 384 – M.Ö. 322 yılları arasında Antik Yunanistan’ın klasik döneminde yaşayan ve Platon’un Akademisi’nde eğitim gören Aristoteles, Platoncu estetiği sistematize eder. Sanatın zihinle bağını kurarak rasyonalist bir estetik felsefesi geliştirir. 

Ona göre sanat; “hakiki zihin” tarafından belirlenen hedefleri, yine onun yönlendirmesiyle dünyevi boyuta getiren bir yaratım ve üretim yeteneğidir. Sanatçı da, insan zihnine içkin olan “güzel” idesine dair imgelemlerini dünyaya getirme yollarını araştırır. Bu yolda sanatçı “taklit eder” / “öykünür” / “canlandırır”. 

MİMESİS (TAKLİT / ÖYKÜNME / CANLANDIRMA)

İnsan mimetik bir varlıktır; taklit ederek, öykünerek, canlandırarak kavramaktan keyif alır. Sanatın kaynağı da mimesis ile başlar. Sanatçı, nesnesiyle mimetik bir iletişim ve etkileşime geçer. 

Mimesis, gerçekliği birebir kopyalamak değildir. Sanatçı, öznel kişiliğinin etkisinde, somut ve muhtemel gerçeklikleri hayal gücünde yaratır, işler. Çalışılan alan artık realite (duyusal zorunluluklar) ile idealite (hayali olasılıklar) ara kesitindedir. Bu yüzden sanat, doğayı farklı ve özgün bir bağlama transpoze eder; mimesiste doğanın yapısı bozulur, gerçekliğin dokusu değişir, bireysel ile genelin sentezlendiği doğrumsu bir ilüzyon oluşturulur. Aristoteles’e göre, kendine has yasaları ve “güzel” tanımı olan sanat, işte bu yüzden doğayı tamamlar; nesnelerden formlar yaratır. 

Şairane sanat o yüzden zordur; şairane yaratımlar, dünyevi süreçlerden kopmadan ortaya konan hayallerdir. Madde ile zihnin sentezidir. Şair hâline gelmiş sanatçı; muhtemelleri, dünyevi gerçekliğe uygun olarak betimler. Bunun için öncelikle olayların, nesnelerin ve öznelerin dünyevi koşullarını, düzenlerini zihninde imgeler ve kalbinde yaşar. Bu aşamadan sonra, mazideki tarihi değil, dünyevi düzlemdeki müstakbel olasılıkları işleyerek ifade eder, aktarır. Mimesis belli bir düzendeki etkin, düzeltici bir taklit ve yaratımdır. 

“Olanaksız doğrumsuluk, olanaklı doğrumsu olmamadan daha iyidir.” – Aristoteles 

GÜZEL VE TECHNE (ZANAAT)

Aristoteles’e göre “güzel”, müzikal bir armonidir, uyumdur. Bu uyum da başı, ortası ve sonu olan bütüncül bir düzen ile yakalanır. Bu düzende, parçalar arasında orantılı, ölçülü, ritmik, dengeli ve zorunlu bir kompozisyon vardır. “Güzel”; keyfi, ihtiyari, tesadüfi, mantık dışı, mistik, öngörülemez değildir. “Güzel”, yasaların matematiksel zihnidir; soyut mantık yasalarına uyar. 

“İnsanlar, bilim ve sanata deney aracılığıyla ulaşırlar… Deney, sanatı; deneysizlik ise rastlantıyı yaratmıştır.” – Aristoteles 

Sanatçı, kaosu düzenleyerek belli kuramlar, yöntemler, yasalar ve bir dil geliştirir. Bu yüzden sanat bir tür zanaattır (techne). İyi sanatçı, uygun ölçüler, yöntemler ve araçlar ile çalışarak zanaatında yetkin ve güvenilir olmaya çalışır. 

Sanatçının yakalamaya çalıştığı asıl olgunluk ise “sınırlılıktır”. Aşırı büyük veya küçük ebatlar bütüncül olarak algılanamaz. İnsan psikolojisi de, kavrayamadığı uç ebatlar karşısında ezik hisseder. Bu yüzden sanatçı, sınırlı ebatta bir orta yol yakalamaya çalışır. 

Örneğin iyi bir tragedya; başı, ortası ve sonu olan, parçaları arasında belirli bir düzene sahip, özgün büyüklükteki bir bütündür. Başından sonuna kadar kolayca kavranan sınırlı konusu ve uzunluğu, dünyevi düzlemin yasalarına bağlı bir akışta ilerler. Ayrıca tragedyanın şöyle bir özelliği de vardır: tragedya, ortalamanın biraz üstündeki büyüklükleri ve iyiyi taklit eder. Bu da insanda duygusal kıpırdanmalara neden olur. 

KATHARSIS (ARINMA)

Dramatik sanat, izleyicide şaşkınlık, hayranlık, korku, acıma gibi duyguları uyandırır. Bu da bir tür duygusal arınmaya (katharsis) neden olur. Yani, sanatçı ile nesnesi arasında mimetik olarak başlayan sanat etkinliği, sanatçının eseri ile izleyici/alımlayıcı arasındaki katartik bir etkileşim ile sonlanır. Bu yüzden, Aristoteles’e göre sanatçının amacı, izleyicide yoğun duyguları harekete geçirmek ve dolaylı bir arınma sağlamaktır. 

GÜZEL AHLAK İÇİN İYİNİN ESTETİĞİ 

Aristoteles’e göre ortalamanın biraz üstünü ifade eden etkileyici sanat ile içsel temizlik sağlanır; izleyicinin ruhu, tutkularından arınır, saflaşır, bir iç düzene erişir ve rasyonel hâle gelir. İnsanlığın ortak coşkularının ifadesiyle toplumsal kusurlar onarılır, hastalıklar şifalandırılır. 

Estetik haz, psikolojik alana girişiyle, etik alanda yarar sağlar. Yarardan bağımsız, kendinde iyi olan “güzel” kavramı ve erdemler, bu tür yararcı özelliklerin belirmesiyle estetik alanında yeniden kurgulanır. Bir ereği olan ahlaki kavrayış ile verilen ereksiz güzellik kararları, moral bilgi aktarımının rasyonel aracı olur; “iyi” ve “güzel” kavramları özdeş hâle gelir. Bunu da sanatçı co-naissance (birlikte doğuş) ile başarır: sezgisel hakikat anlayışını belli bir düzende iletir. Bu yetkin “güzelin” seyri ile de iyi davranılır. Çünkü zaten sanat üretiminin ereği “iyidir”. 

“Şiir tarihten daha geniştir; tradgedya eposdan daha üstündür.” – Aristoteles 

Kaynak

“Sanat ve Estetik Kuramları” Nejat Bozkurt

*Kapak Görseli DALL-E 2 ile üretilmiştir.

ARİSTOTELES’İN RASYONALİST ETİK ESTETİĞİ” için bir yorum

  1. 2700 yıl önce dile getirilen konuların günümüzün kuantum prensipleri ile anlatımı çok anlamlı ve çağdaş. Tebrikler.

    Beğen

Yorum bırakın