SEMA ALAÇAM

“Voltaire’in Kandid’inde Martin, ‘Teori üretmeyi bırakıp çalışalım’ der, ‘yaşamı katlanılır kılmanın tek yolu budur’. Teori üretmeye daha eğilimli olan Diderot bile, Voltaire gibi, insanın rutini ve onun ritmini öğrenerek, kontrolü ele alıp dinginleşeceğine inanıyordu”

Richard Sennett, Karakter Aşınması, S.35

İlkokul dördüncü sınıfın ikinci döneminde yazılı sınavda yapamadığım bir soru hala hatırımdadır. Bir kenarı 3cm olan bir karenin alanı nedir? Karenin çevresi kolaydı, kendisiyle 4 kez çarparak ya da bütün  kenarları ayrı ayrı toplayarak hesaplıyorduk. Alanı nasıl hesaplayabilirdik? Alan ne demekti? Sınıftaki herkes karenin alanını güz döneminde öğrenmişti. Ama ben başka okuldaydım güz döneminde. Hatta Eylül’den Kasım’a başka Kasım’dan Ocak’a iki ayrı okuldaydım. Karenin alanını daha önce ders aldığım beş öğretmenimden de duymamıştım. Yazılıdan sonra alan hesabını öğrendim. Ama daha da önemlisi o gün, bize öğretilmemiş bilgilerden sorumlu tutulabileceğimizi öğrendim.

Lise üçüncü sınıfa geçtiğimizde üniversitelere giriş sınav sistemi değişti. Önceden olduğu gibi ÖSS ve ÖYS olarak iki basamaklı sınav sistemi yerine, sadece ÖSS yapılacaktı. Son sınıfa geldiğimizde, iki yıldır çözdüğümüz binlerce seri, dizi, limit, logaritma, karmaşık sayılar, matris, türev, integral sorularından sorumlu değilsiniz dediler. Fonksiyon ve polinomdan da belki birer soru çıkacaktı. Öğrendiğim bilgilerin çöp olabileceğini, öğrendiklerimden sorumlu olmayabileceğimi de böylece öğrendim. Bunlarla da sınırlı kalmadı. Tek sınav diye yola çıkılıp, 3 hafta arayla ÖSS iki kez tekrarlandı. Neyseki ilkokuldan sonra Anadolu Liselerine giriş sınavı da iki kez yapılmıştı da, ideal ve gerçek, planlanan ve yaşanan arasında açılabilecek makaslar konusunda aşılanmıştım.

Lisede resim öğretmenimiz bilgisayar dersimize geliyordu. Bilgisayarın açma-kapama tuşuna basmak için öğretmenimizin gelmesini beklediğimiz yıllardı. MS_DOS arayüzü ve komutları korkutucu geliyordu. Bir daha da hiç yolum düşmedi o bilgisayar dersinde öğrendiklerimize. Yıllar sonra bilgisayar programlamaya merak saldığımda lisedeki bilgisayar dersinde öğrendiklerimin faydası oldu mu olmadı mı hiç tartamadım, ne öğrendiğimi ve neyi unuttuğumu hatırlayamadım. Kimi öğrendiğimi suya atılan bir taş gibi olduğu yerde bırakmayı, suda genişleyen halkalar gibi belirsizleşen bir ize dönüştürerek kendime katmayı öğrendim.

Üniversite yıllarında bilgisayarla tanışıklığım sorumluluk-zorunluluk temelinde değil, daha organik ve kendiliğinden ilerledi. 3DsViz için kursa gittim. Orada edindiğim deneyimle Autocad kullanmayı kurcalayarak kendi kendime öğrendim. Öklit uzayı, analitik geometri, presizyonlu ölçümler ve çembelerle düşünme merakımla örtüşüyordu. Hala poster altlıklarını zamanla anadilim haline gelen Autocad’te düzenlerim. Autocad’ten sonra stajda karşılaştığım ideCAD arayüzünü kavramam çok kolay olmuştu. ideCAD’i biraz kurcalayıp sıkıldım, Autocad’te ve Autocad’le düşünmeye alışmıştım, ideCAD nereden çıkmıştı. Autocad ve 3DsViz’den sonra FormZ’ye başlamak kolay oldu. FormZ’de yapabileceğimi daha kolay bir şekilde 3DsViz’de oluşturabiliyordum, yeni bir araç için yeterli motivasyonu bulamadıkça bildiğim limanlara sığınıyordum. ideCAD ve FormZ’yi bir daha kullanmadım. 3DsViz’in yerini zamanla 3DsMax aldı. Lisans biterken bir 3 boyutlu modelleme programı (3DsMax), bir 2 boyutlu çizim programı (Autocad), grafik düzenleme arayüzleri (Photoshop ve Illustrator) projelerimde kullanacak kadar az çok öğrenmiştim. Bir de yüksek lisanstan bilgisayar programlama üzerine Pascal dersleri almıştım.

Yanyana yetişen kır menekşelerinin tohumlarını toplayıp yeniden ekerken, menekşeleri renklerine göre sınıflandırmak kolay değildir, iç içe geçerler. Yüksek lisansta kullandığım arayüzler ve yazılımlar kır menekşesinin renkleri gibi çeşitlenmişti; hem birbirlerine çok benziyorlar, hem de küçük ton farklılıkları içeriyorlardı. Virtools biraz FormZ gibiydi, biraz 3DsViz. Onlardan farklı olarak sensörlerden veri alabiliyordu. Dokunma sensörü, ışık sensörü, kuvvet sensörü, kaydırma imleci (slider), döndürme düğmesi (potansiyometre), açma kapama düğmesi, led lambalar, kablolar ve dirençler ile bilgisayarda oluşturduğumuz 3 boyutlu modeli oluşturma/dönüştürme fikri çok heyecan verici geliyordu. Belki de çocukluğumda parçaladığım mekanik arabaları, oynadığım led lambaları, minik mekanizmaları, babamın tezgahında yer alan ne işe yaradığını kavrayamadığım sayısız elektronik devre bileşenini hatırlattığı içindi, bilemiyorum. Geometriye dokunmak, iki elimle aynı anda katı bir modeli yaşayan/hareket eden biçimlere dönüştürme merakı, bilgisayar modeli ile etkileşim üzerine yeni okumalar, eskizler, denemeler yapmama ve çalışmayan pek çok prototipi kurgulamama yol açtı.

Virtools ve Phidget’lar yolculuğum bir müddet sonra “Wiring” ve Karaköy’den bulunabilecek sensörlere, daha da sonra Arduino ve sensörlerine dönüşecekti. Virtools ve Phidget’ları tekrar kullanamadım, geliştiren firma Dassault Systèmes 2009 yılında desteği kesmiş. Virtools tekrar izleyemeyeceğim kırık bir film DVD’si gibi tozlu raflarda yerini aldı.  Oysa, Virtools’un fiziksel “phigdet”leri Rhino/Grasshopper’ın grafik kullanıcı arayüzü elemanlarına, kablolar da Rhino/Grasshopper bileşenleri birbirine bağlayan ipliksi çizgilerine adaptasyonumu kolaylaştıracaktı. Bentley’nin Generative Components’ı, namıdiğer GC’deki kural tabanlı geometri temsilinde Virtools’da öğrendiklerim yine kolaylık sağlayacaktı. GC’yi de bir kaç çalıştay haricinde tekrar açmadım. Rhino ve Grasshopper geldi, pek çok farklı yazılımın/donanımın sunduklarını bünyesinde toparladı. 

Lisans öğrenimi sırasında üstten aldığım Pascal, C kursuna adaptasyonumu kolaylaştıracaktı. Java, C# kursuna, hepsi birden Maya’da MEL, Autocad’te VBA ve Rhino’da Python kullanılan çalıştaylara katılımımı ve uygulamaları takibimi destekleyecekti. Bir kez kodlama dünyası ile aşinalık kazanınca Unity’de C# kullanmaya başlamak çocuk oyuncağı gibi gelecekti. Processing gibi indirgenmiş ve basitleştirilmiş bir platformda az kod yazıp çok görsel üretmek ise bir hobi gibi dinlendiren uğraşa dönüşecekti. FormZ’yi tekrar kullanmadığım gibi SketchUp’ı hiç merak edip açmadım. Revit’i, ArchiCAD’i ya da Lumion’u da açmamla kapatmam bir olmuştur. Kendi kullanmak istediğim arayüzleri oluşturmanın/kurmanın tadını aldıktan sonra, kısıtları başkaları tarafından belirlenmiş olan araçların sınırında kapalı kalmak düşüncesi çok korkutucu geliyor.

Hayatımız boyunca karşılaştığımız araç ve yazılımlar köklenmiş bir kabuktan çok, tasarım yolculuğumuza eşlik eden aracı, durak ya da liman gibidirler. Değişen teknoloji, teknolojinin gelişimine katkı yapan aktörler ve eşyanın tabiatı gereği bir gün öğrendiğimiz değerli bir bilgi ertesi gün çöp haline gelebilir. Tersi de geçerlidir, hobi olarak başladığımız bir uğraş gündelik hayatın doğal ve vazgeçilmez bir uzantısına  dönüşebilir. Öğrendiklerimizden vazgeçmeye ne kadar hazırız? Öğrendiklerimizle kurduğumuz güçlü bağları ne kadar gevşetmeliyiz?  Öğrenimde ve mesleki pratikte kazanılan ustalığın keskin bir kopuşla yararsız hale gelmesi ile başa çıkmak kolay değildir. Teknolojinin dönüşümüne tarihsel bir perspektiften yaklaşmak, dönem dönem popülerleşip sonra sönümlenen trendlere eleştirel bir mesafeden bakmaya yardımcı olabilir. Hangi aracın, yazılımın, teknolojinin bütünlüğünü yitirmeden varlığını sürdüreceği, hangilerinin başka olanaklara ve biçimlere evrileceğini ve hangilerinin tarih olacağını öngörmek kolay değildir. Benim yolculuğumdaki temel itki zaman zaman içe dönüş, öğrenme merakıma dürüstçe bakış ve unutmaya yüz tutmuş deneyimlerimle yüzleşmek olageldi. Böylelikle işe yaramayan bilgileri edinmek için harcadığım zamanın sorumluluğunu üzerime alabildim; merak ettiğim bir alanda derinleşmek için dışarıdan onay beklemeye ihtiyaç duymadım ve Sennett’in (1998) ifadesiyle kendime kişiselleştirilmiş bir “anlatı alanı” açmaya çabaladım. Kuşkusuz dönüşümlerin travmatik etkileri her bireyde farklı yansımalar yaratacaktır. Ancak bilgiyi katı bir tortu olarak biriktirmek yerine akışkan bir bağlaç olarak, henüz karşılaşmadığımız deneyimler için bir rehbere dönüştürme fikri, teknolojinin başkalaşan dalgalarında sörf yapmak için ortak bir fırsat olabilir.

Sennett, R. (1998) Karakter Aşınması: Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerinde Etkileri, Çev.: Barış Yıldırım, Ayrtıntı Yayınları, 3. Basım, İstanbul.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s