BERFİN KÖRÜKÇÜ

Ortaya konan bir işte -sanat eseri veya değil- insanların kendi yansımalarını görebilmek beni hep heyecanlandıran bir konu olmuştur. Tarkovsky’nin bir röportajında en çok İz Sürücü filminin kendinden izler taşıdığını ifadesine denk geldikten sonra filmi tekrar izleme kararı aldım ve ardından bu yazıyı yazdım.

“Güzel, gerçeğin peşinden koşmayandan kendisini gizler.” diyen Tarkovsky (Mühürlenmiş Zaman, 2008), sanatını nihai bir sonuca ulaştıran bir araç olarak sergilemez, izleyenlerin kendi içlerinde yapacakları bir manevi yolculuk olmasını talep eder. Bu bağlamda, Tarkovsky’nin kendisini ve sanatını daha iyi anlayabilmek için Tanrı kavramı ile ilişkisine bir bakmak gerekir. Ona göre sanat yaratıcıdan bağımsız olarak düşünülemez, sunmaya çalıştığı şeyler yaratıcının bir yansımasıdır (Tarkovsky, 1986). Böyle bakıldığında filmlerinde yaratmaya çalıştığı maneviyat deneyimini daha iyi anlayabiliriz.

1957’de yaşanan fakat gizlenen Mayak nükleer kazasının oluşturduğu bölgenin Tarkovsky’yi çok etkilediği söylenir. Bazı iddialara göre çekimler sırasında hala radyasyon etkisi yüksek seviyelerdeymiş, dahası Yazar rolündeki Anatoliy Solonitsyn, yardımcı yönetmen aynı zamanda eşi Larisa Tarkovskaya ve yönetmen Andrei Tarkovsky’nin kanserden ölmelerinde bunun etkisinin büyük olduğu rivayetler arasında. Bununla birlikte film yıkama aşamasında yanmış ve bu yüzden yeniden çekilmiş. Bir başka ilginç detay ise film çekiminden 7 yıl sonra gerçekleşen Çernobil kazasının ardından terk edilmiş nükleer bölgede çalışanlar kendilerine “İz Sürücü (Stalker)” demiş ve burayı “Bölge” olarak adlandırmışlardır.

‘’Neydi o? Göktaşı mı? Kozmik uçurumun sakinlerinden bir ziyaret mi acaba? Bir yol ya da diğeri, küçük ülkemiz bir mucizenin doğuşunu gördü: Bölge. Oraya derhal asker gönderdik. Geri dönmediler. Sonra polis kordonuyla Bölge’yi kuşattık. Belki de doğru olan buydu ama bilmiyorum.‘’ Profesör Wallace (İz Sürücü, 1979).

Film, uzun bir sessizliğin ardından bu sözlerle başlar. Gri atmosferli, bilinmeyen bir şehir ve bilinmeyen bir zamanda geçen filmde üç ana karakter vardır: İz Sürücü, Profesör ve Yazar. Hiçliğin ortasında, teller ile çevrili, sıkı önlemler ile korunan bir Bölge vardır. Ve bu Bölge’nin içinde en derindeki dileklerin gerçekleştiği bir Oda. İz Sürücü, Profesör’ü ve Yazar’ı bu Oda’ya götürecek olan kişidir. İz Sürücü yolun zorluklarından ve kurallarından bahseder. Böylece yol başlamış olur.

Bölge’ye vardıklarında renklerin değiştiğini fark ederiz. Ana karakterimiz İz Sürücü’ye dikkatli bakıldığında, onda da bir değişim söz konusudur. Sıkılgan hali neredeyse geçmiş hafif bir heyecan ve neşe yerini almıştır. Bölge’ye inanılmaz bir bağlılık hisseder. Bölge’ye duyduğu saygıyı herkesin duymasını bekler. Oda’ya olan en kısa ve en kolay yol en tehlikeli olan olduğu için daha zahmetli ama az tehlikeli yoldan gitmeleri gerekir.

Filmin ikinci bölümünde İz Sürücü’nün Bölge ile olan bir konuşması: 

“İzin ver planlanan her şey gerçekleşsin. İnanmalarına izin ver. Ve tutkularına gülmelerine izin ver. Çünkü onların tutku dediği gerçekte duygusal bir enerji değil, ruhları ve dış dünya arasında bir sürtüşme. Ve en önemlisi, kendilerine inanmalarına izin ver. İzin ver çocuklar gibi çaresiz olsunlar, çünkü güçsüzlük muhteşem bir şeydir ve güç hiçbir şey. İnsan doğduğunda güçsüz ve uysaldır. Öldüğünde ise katı ve duyarsızdır. bir ağaç büyürken hassas ve esnektir ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür. Sertlik ve güç ölümün refakatçisidir. Uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışavurumlarıdır. Çünkü gönlü katılaşan, hiçbir zaman kazanmaz.” (İz Sürücü, 1979).

Görsel 1. İz Sürücü (1979) filminden bir sahne

Bu sözlerle birlikte İz Sürücü’deki inanç unsuru daha da açık görülüyor. Bölge’ye olan bağlılığı ve saygısı, kurallara olan takıntısı ile kendini gösteriyor.

Profesör, en başından beri taşıdığı sırt çantasını geri almak için yanlarından ayrıldığında, İz Sürücü onu beklemeyi veya onu bulmayı kesinlikle reddeder.  Çünkü hiç kimse geldiği yoldan geri dönemez (İz Sürücü, 1979). İz Sürücü ve Yazar yola devam edip bir açıklığa çıktıklarında Profesör’ün orada olduğunu görürler fakat bu İz Sürücü için bile anlaması zor bir durum olur. İz Sürücü ikinci kere akıl hocası olan Porcupine’den bahseder ve bunun bir tuzak olabileceğini söyler. Devam etmekte zorlanır, dinlenmeye ihtiyacı vardır.

“Ben sadece tek bir insanla ilgiliyim. Kendimle. Herhangi bir değerim olsa ya da diğerleri gibi sadece bok olsam da.” İz Sürücü (İz Sürücü, 1979).

Yazar, neden insanların buraya geldiğini sorguladığında ise İz Sürücü “mutluluk için sanırım, insanlar çok derindeki duyguları için konuşmak istemez” cevabını verir. Fakat, bundan sonraki konuşmada hiç mutlu insan görmediğinden bahseder. Yani Oda, insanın en derin dileklerini gerçekleştiriyor olabilir fakat kimseye söylenmeyen en derin arzuların mutluluğa çıkmadığını anlayabiliriz. 

Gelen insanlardan bazılarının öldüğü yollardan geçmek Yazar karakterinin daha gün yüzüne çıkmasını sağlıyor. Zaman kavramını irdelerken, şimdi ve geleceğin birbirine geçmesinden ve zamanı nasıl da tükettiğimizden yakınır. Belki de asıl arzusunun sonsuzluk olduğunu anlayabiliriz.

Beklenmedik bir zamanda ve bir şekilde çalan telefondan ve ardından Profesör’ün yaptığı telefon konuşmasından, Profesör’ün Bölge’ye, burayı korumak amacıyla geldiği anlaşılır. Profesör insanların buraya ne getireceklerinden çok buradan ne götüreceği kaygısındadır. Bu nedenle burayı yok etme niyetindedir.

Görsel 2. İz Sürücü (1979) filminden bir sahne

Eşiğe geldiklerinde İz Sürücü, diğerlerinden geçmişlerini tekrar gözden geçirmelerini ister. Çünkü bundan sonrası artık en derindeki isteklerin gerçeğe döndüğü yerdir. Acılardan gelen istekler (İz Sürücü, 1979).

İz Sürücü, Profesör ve Yazar Oda’ya girmeden Bölge’den ayrılıp bara geri dönmeleriyle renkler yeniden grileşir. İz Sürücü ise gitmeden önceki halinden daha mutsuz ve çaresiz hale bürünür. İnsanların Bölge’ye ve Oda’ya inanmamaları onu çok üzer ve öfkelendirir. Çünkü inanmazlarsa, gitmek istemezler. Çünkü onlar gitmek istemezler ise o da gidemez.

Son sahnede İz Sürücünün kızını renkli bir şekilde görüyoruz. Masada arka arkaya dizilmiş olan üç bardak var: içi kırmızı bir sıvıyla dolu bardak, içinde renkli şeyler olan bir bardak ve içi boş bir bardak. Küçük kız düşünce gücüyle (telekinezi) bu bardakları sırayla hareket ettirir ve bunlardan sadece boş olan bardak masanın sınırını geçerek yere düşer. Bu bardaklar açıkça karakterleri simgelemektedir.

Görsel 3. İz Sürücü (1979) filminden bir sahne

‘’Eğer mutsuzluklarımız olmasaydı daha iyi durumda olmayacaktık. Daha kötü durumda olacaktık. Çünkü eğer öyle olsaydı hiç mutlu olmamış olacaktık.’’ İz Sürücü (İz Sürücü, 1979).

Sonuç olarak, Tarkovsky’nin kendi inanç unsurlarını İz Sürücü’de açık bir şekilde görüyoruz. Kendini yolu aydınlatan bir hizmetkar olarak görmesi gibi, İz Sürücü de başkalarının yol göstericisi olma niteliğinde. Diğer karakterlerden Profesör, aklı temsil etmekte. Bilinmezi arıyor fakat bilinmezdeki tanımlayamadığı şeyden ve bunun kötüye kullanılmasından korkuyor. Yazar karakteri ise daha duygusal kısım. Sonsuz olma arayışında fakat o da en derinin ne getireceğinden habersiz. Bunlara ek olarak, Bölge’de Oda’ya giden bu hakikat yolunun daha uzun ve daha meşakkatli olması gerektiğini sürekli olarak vurgulaması kendi sinemasındaki gibi sonuca değil yola verdiği önemi açıkça ortaya koyuyor. Tekrar tekrar aynı yol.

Kaynaklar

Tarkovsky, A. İz Sürücü (Stalker). 1979. Mosfilm. Film

Tarkovsky, A. “Les mardis du cinema”. Söyleşiyi yapan: Laurence Cosse. France-Culture (7 Ocak 1986).

Tarkovski, A. (2008). Mühürlenmiş Zaman (Çev. Füsun Ant). İstanbul: Agorakitaplığı.

Url-1. https://en.wikipedia.org/wiki/Stalker_(1979_film)

Url-1. https://en.wikipedia.org/wiki/Andrei_Tarkovsky

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s