Derleyen: TOLGAY KESKİN

Madrid’de doğan, Harvard Üniversitesi’nde yetişen ve sonra Roma’ya yerleşen İspanyol asıllı George Santayana (1863-1952), Latin kültürü ile Anglosakson mantalitesinin zıt geriliminde felsefesini geliştirir.

Estetik felsefesine yönelik fikirlerini Harvard Üniversitesi’ndeyken 1896’da yazdığı “Güzellik Duyusu” ile anlatır.

MADDENİN ARASINDAKİ İDEAL

Maddenin önceliğini savunan doğalcı filozof Santayana’nın estetik felsefesi, “madde alanından” (algılanan gerçeklik) “öz alanına” (ideal imgelem) doğru bütüncüldür. Doğadan kaynaklanan nesneler dünyasını ve gerçeklikle sınırlı olayları, duyular aracılığıyla içgüdüsel bir inançla algılarız. Böylece gerçeğin özünü kurarız; sonra da bu özü maddesel olarak ifade ederiz. Güzellik, maddesel gerçeklikte özsel bir ideal saptamaktır.

Yani Santayana’na göre, güzeli/estetiği/sanatı kuran 3 alan vardır:

1-duyusal alan (içerik/malzeme)
2-formel alan (zihin/form)
3-anlatımsal alan (ifade/dil)

DUYUSAL ALAN (İÇERİK/MALZEME)

“Güzellik, yaşamın içtepisinin dolayımsız ve açıklanamayan tepkisinden ve doğal yapımızın
usdışı kısmından doğar.” -Santayana

Santayana’ya göre ilksel, temel, evrensel güzellik alanı, duyusal olandır. Duyusal güzellik ile güzellik algısı-duygusu başlar. Doğayı algılayan insan, orada bir örgütlülük ve düzen fark etmeye başlar. Bu çok-biçimlilikte bir tek-biçimlilik algılar ve estetik değerin ana teması belirir. Artık insan zihninde de böyle bir ilke kurgulanır. Algısal veriler; bütüncül olarak içgüdüleri, eylemsel düşünceleri -yani zihni- biçimlendirir.

FORMEL ALAN (ZİHİN/FORM)

Duyumlarının psikolojik tepkisiyle doğayı aynalayan zihin ve hafızanın kendisi de çoklukta birlikler oluşturur; herhangi bir tesadüfe mahal bırakmadan kendince zihinsel düzenler yakalar. Artık kesin bilgilerin dünyası olan “öz alanına” giren zihin, en güvenilir içgüdüsel bir rehber olarak kişinin aydınlanmasını, form fizyolojisini algılamasını ve formel güzelliğin oluşmasını sağlar.

ANLATIMSAL ALAN (İFADE/DİL)

Duyusal içgüdüleri formel kavramlarla birleştiren zihin, tanrıya öykünür ve bu özsel keşiflerini, yaratarak dışavurmak, anlatmak ister. Kişi, bu tanrısal gücünden dolayı, seçimlerinde etik bir sorgulamayla karşılaşır. Her ifade, köklü bir gerçeklik ve onun değerleri ile yüklüdür; anlatımlar ideleri çağrıştırır. İrrasyonel ve oyuncu estetik değerler, rasyonel ve eylemsel etik değerler ile sarmalanır.

Santayana’ya göre zihnin etik görevi, insanı olumsuzluk, korku ve yıkım yerine erdemli, mutlu bir yaşama yönlendirmektir. Bu yüzden gerçek zihinsel yaratımlar, insanları daha üstün bir yaşama yükseltmek içindir. Hümanist ve moralist Santayana, gerçek sanatçının da bu yüzden moral ve teknik bir disipline sahip olduğunu savunur. Sanatsal beğeni de, erdemin bir görünüşüdür.

DÖNGÜSEL ALIMLAMA

“Güzellik, bir şeyin niteliğinden duyulan hoşlanmadır.”- Santayana

Asli kavramlar ve pozitif değerlerle sarmalanarak/yargılanarak dışsallaşan/nesnelleşen içgüdüsel haz, bütüncül bir estetiği/güzelliği sağlar. Güzel nesnenin algılanması ise yargı öncesi hoşlantı ile olur; bir nesne ancak haz veriyorsa onun güzelliğinden söz edilebilir.

ESTETİK DEĞERLER İÇİNDE BÜTÜNCÜL/YETKİN/GÜZEL BİR YAŞAM

Santayana’ya göre yaşam, güzelliğe -yani ideal iyinin estetiğine- yönelmiştir. İnsanın yaşamdaki amacı da bu yönelimi ilham olarak almak ve ideal iyinin güzelliğine ulaşmaya çalışmaktır. İnsan, salt hazcı veya ahlakçı bir anlayışa kapılmadan, estetik değerleri yaşamına bütüncül olarak yayabilir; insanın bütün işlevleri, estetiğe yönelik olabilir.

Bu yüzden Santayana’ya göre, bilinç-doğa etkileşiminin yansımaları olan bilim, sanat, ahlak ve dinde uyumlu bir bütünlük vardır. Estetik, doğada yaşayan (algılayan, düşünen ve ifade eden) her insanın tüm yaşamsal eylemlerine, bireysel ve toplumsal olarak nüfuz etmiştir.

Kaynak

“Sanat ve Estetik Kuramları” Nejat Bozkurt

Yorum bırakın