İNCİ ÖZMEN

Birçok üniversite mimarlık fakültesi öğrencilerine ofis ve saha stajını zorunlu tutar ve bunlardan bir başarı puanı alınır. Zaten projeler ve proje kıvamında seçtiğimiz derslerle okulun içerisindeki çoğu etkinlikten uzakta tasarım stüdyolarına odaklıyken, eğitim kurumumuzun sunduğu veya yanından geçerken hiç dikkatimizi çekmemiş etkinlik tablosunda asılı bir afişin kendimizi geliştirmemize büyük ölçüde destek olabilecek fırsatlarını kaçırıyor olabiliriz.

Aynı şekilde İstanbul Kültür Üniversitesi’nde İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı programının son yılında, bölüm koridorumuzda bulunan bir afişi fark etmem ile yurt dışında staj imkanlarını araştırmaya karar verdim. Çok fazla evrak işi ve bazen sürekli soru sorma isteğimizle bunalan birim çalışanları hariç bir zorluğu olmasa da çoğumuz için bulunduğu konfor alanından çıkmak biraz zahmetli olabiliyor.

Normalde bu programın adı Erasmus+ olarak geçiyor ve “öğrenim” ve “staj” olarak iki seçenek içeriyor. Bir de buna artı olarak 5 üniversitenin anlaşmalı olduğu “Avrupa Staj Konsorsiyumu” programı mevcut. Teoride de, pratikte de iki programın birbirine neredeyse aynı olduğunu, hatta Avrupa Staj Konsorsiyumu’nun ikinci bir şans olduğunu söylemem mümkün. Yani aslında bizim için çok yararlı bir fırsat bu.

Peki bu ikinci şans ne için?

Tabii ki İngilizcemizi kanıtlamak ve programa başlamak adına girmemiz gereken sınav için. Bu sınavdan B1 seviyesinde İngilizceniz olduğunu ispat etmeniz gerekiyor.  Eğer okulunuz bu anlaşmalı 5 okulun içinde ise sınav bir yılda iki kez yapılıyor, yani ilk seferde başaramazsanız ikinci kez sınavda bilgilerinizi test edebiliyorsunuz. Dip not olarak, bu sınavın okuldan okula değişiklik gösterdiğini ancak genel itibari ile ortalama düzeyde bir sınav olduğunu söyleyebilirim.

Öncelikle bu yurt dışı stajının, eğitim gördüğümüz okuldaki prosedürleri bu projenin ilk adımı. Çoğu okul ise bunun için seminerler düzenleyerek aklımızdaki birçok soruya çözüm getiriyor (toplanması gereken belgeler, İngilizce yeterlilik sınavı) en önemli şey tarihleri sık sık kontrol etmek. Sonra en önemli adıma ilerliyorsunuz ;

Staj yapılacak kurumu seçmeniz gerekiyor. Öğrenciler en büyük problemleri bu adımda yaşıyor maalesef. Bazı okulların anlaşmalı olduğu kurumlar var, ancak bu kontenjanlardan çok daha fazla öğrenci staj programına başvuruyor ve sadece bu kurumlara göre hareket etmek her zaman en iyi tercih olmayabiliyor. Bütün bunları değerlendirerek, ben başvurularımı stajyer ilanlarının yer aldığı bir internet sitesi üzerinden yapmayı tercih ettim. Staj başvuruları yapmaya, staj tarihimden yaklaşık altı ay öncesinden başladım çünkü ofislerin yoğunluğuna göre cevap alma süreniz uzayabiliyor ki bu durum toplamanız gereken belgeler ile ilgili size sorun yaratabiliyor. Sanırım, en önemlisi bu noktada projeleriniz içeren bir portfolyo sunmanız ve başvuru yaparken niyet mektubunda neden orada çalışmak istediğinizi özel olarak belirtmeniz. Özenli bir niyet mektubu ve portfolyo bu süreçte sizin seçilmenizi kolaylaştıracaktır.

Bu programa başvurduktan sonra girdiğiniz İngilizce sınavının sonuçları doğrultusunda bir sıralama yapılıyor. Bu sıralama daha sonra bir kurumdan kabul mektubu getiren öğrenciler arasında yeniden düzenleniyor ve son sıralamada okulun belirlediği öğrenci sayısı kadar burs imkanı sağlanıyor.

Benim de başvurduğum sırada almaya hak kazandığım hibe ile masraflarımı karşılayabileceğim bir yer bulmam oldukça önemli bir detay oldu. Çok pahalı bir Avrupa ülkesi, hayallerinizle bütçeniz arasındaki eşitliği bozup hoş olmayan ve sizi zorlayacak bir dengesizlik yaratabilir. Her ihtimale karşın, giderlerinizi (kira, yurt ücreti, ulaşım vs.) az çok kafanızda belirlemek adına ev veya oda kiralayabileceğiniz internet sitelerini incelemek yararlı olabilir.

Başvuru sürecim ise şu şekilde ilerledi ;

Birçok farklı Avrupa ülkesinde, sayısını hatırlayamacağım kadar çok ofise e-posta yoluyla başvuru yaptım. Başvuru yaptıktan sonraki yaklaşık iki ay içerisinde iki farklı mimarlık ofisinden olumlu geri dönüş aldım. İlk ofis Prag’ta, ikinci ofis ise Barcelona’da idi. Ben seçimimi Barcelona’da bulunan DNA Architects’ten yana kullandım.

DNA Architects Barcelona / Mimarlık Ofisi İç Mekanı

Bu seçimdeki, ilk ve en önemli sebebim konumdu. Gaudi’nin şehrinin bana mimarlık alanında çok fazla deneyim katacağına inandım. Ki iş çıkışlarında eve dönüş yolum klasik iki yapının (Casa Mila ve Casa Batllo) bulunduğu Passeig de Gràcia Caddesi’nde yürürken verdiğim kararın ne kadar doğru olduğunu gördüm diyebilirim. Ayrıca, kendi yaşadığım şehirde aşina olmadığım birçok farklı alışkanlığı görme fırsatı buldum.

Barcelona, şehir planlaması olarak örnek gösterilen şehirlerden biri ve bunu içerisinde yaşarken de hissedebiliyorsunuz. Ben İstanbul’dan oraya gittiğimde bu düzene alışmam biraz uzun sürdü dersem yalan söylemiş olmam. Kalabalık, karışık bir şehir / düzenli, sakin bir şehir.

Birbirlerinin tam zıttı bu iki yer bana kendi yaşadığım mekanlarla orada içerisinde bulunduğum mekanları, birçok farklı yönden deneyimleyerek, karşılaştırma yapabilmemi sağladı. Çok hareketli ama bu dinamiğin içinde çok yalın bir şehir Barcelona. Ayrıca, birçok farklı ülkeden insanla tanışabileceğiniz etkinliklere ev sahipliği yapıyor.

Denk geldiğim ve gerçekten ülkenin kültürünü ve yaşama şeklini yansıtan festival; Festa Major de Gràcia her yıl ağustos ayında düzenlenen ve kurulumunu tamamen Gràcia bölgesinde yaşayan “mahalle sakinlerinin” üstlendiği altı günlük bir festival ve oldukça renkli geçiyor. Bölgede yaşayan herkes bir araya gelip kendi sokaklarını süslüyor, farklı enstalasyonlar oluşturuyorlar ve festivalin sonunda en çok beğenilen sokağa ödül veriliyor. Her akşam küçük müzik grupları sokaklara kurulan sahnelerde şarkı söylüyor ve inanılmaz güzel anlar çıkıyor ortaya.

 Gracia Fest 2019 / Sokak Enstalasyonları

Bu ve bunun gibi örneklerle aslında açıklamak istediğim, bu seçim sürecinde tercihlerimi her zaman bana orada yaşaması en çok keyif verecek ve bana kendi alışkanlıklarım dışında yeni şeyler öğretecek şehirlerden kullanmaya çalıştım. Sanırım bu, bu noktada en büyük önerim olacaktır. İçerisinde bulunduğunuz deneyimden ve bu deneyimi yaşadığınız şehirden keyif alıyor olmanız.

Bunun yanında, tüm mimarlık fakültelerinde, ünlü mimarların eserlerini araştırıyor, bazen maketlerini yapıyor, stillerini anlamaya ve açıklamaya çalışıyoruz. Fakültede öğrendiğimiz bu yapıları gerçek hayatta görerek deneyimlemek her zaman “neden bu seçimi yapmalıyım?” sorusunun cevabı olabilir, bana göre.

Örneğin, Mies van der Rohe tarafından dünya üzerindeki modern mimari hareketin bir temsilcisi olarak tasarlanan Barcelona Pavilyonu’nu gezmek, en az hakkında araştırmalar ve sunumlar yapmak kadar heyecan verici. Pavilyon, Barselona şehrinin kısmen sakin bir bölgesinde bulunuyor ve giriş ücretleri oldukça uygun.

Mies Van Der Rohe / Barcelona Pavilyonu

Bana ne katacak bu staj programı?

Son olarak değinmek istediğim konulardan biri de bu. Tabii ki çok eğlenceli ve sürekli yeni deneyimler yaşayacağınız bu program boyunca “ofiste neler öğreneceğim?”, “kendimi geliştirebilecek miyim?” İspanya’ya gittiğimde benim de en çok merak ettiğim, heyecanlandığım konu buydu. Bir de “acaba ekip arkadaşlarımla kolayca anlaşabilir miyim?” kaygısı. Bu noktada söyleyebileceğim önemli şeylerden biri de, iletişim kurmaktan korkmamak ve tabii ki yeniliklere açık olmak. Zaten bu program birçok açıdan kişisel gelişiminize katkı sağlıyor ve yabancı dilinizi geliştirmenize de yardımcı oluyor.

Oraya gidince ne yapacağım? Nasıl projelerde görev alabilirim?

Ofisteki ilk günümde, plan ve kesit çizimleri bitmiş bir villa projesinin “plan renklendirmesi” işini verdiler. Birkaç hafta süreyle Photoshop programı üzerinden bu çizimleri renklendirdim. İşi tamamladığımda, bu görselleştirme çalışmalarımı firmanın internet sitesinde görmek oldukça keyifli bir detay oldu.

Şu şekilde ilerledik; bir süre projelerin görselleştirmeleri ve sunumları üzerine çalıştıktan sonra, farklı bir alanda deneyim kazanmak adına, 2 boyutlu çizim ve iç mekan tasarımları yapılan bölümüne geçtim. Elbette ofisin çalışma düzenine göre değişkenlik gösterecektir, ancak öyle tahmin ediyorum ki, siz de ofiste hem 3 boyutlu çizim yapan ekip arkadaşlarınıza destek olabilir, görselleştirme çalışmalarında yer alabilir ya da maket ekibine katılabilirsiniz.

Sonuçta, her mimarlık ofisinde olduğu gibi burada da, sizin orada öğrenmek için bulunduğunuzu bilen ve size yardımcı olmak isteyen insanlar var, bunun yanında yeni bir ülkede yeni bir işe başlamış olmanın getirdiği heyecanı üzerinizden atabileceğiniz birçok aktivite içine giriyorsunuz.

Örneklendirmek gerekirse, ofise ilk gittiğimde Lübnan’dan gelmiş bir arkadaşımın ofisteki son günü olması hepimizi bir araya getirdi ve ona düzenlenen veda yemeği sayesinde kısa zaman içinde ofisteki herkesi tanıma ve sohbet etme fırsatı bulduk. Bu şekilde yapılan toplu etkinlikler birlikte çalıştığınız kişileri tanımanızda oldukça yardımcı oluyor.

Sizi güvensiz hissettirebilecek tüm detayları kenara bırakınca, sadece yeni bir işe başlamanın yeni bir şehirde yaşamanın verdiği heyecan kalıyor geriye. Sözlerimi Gleen Murcutt’un “Biz iş yaratmıyoruz. Ben bizim birer kaşif olduğumuza inanıyorum.” ifadesiyle noktalamak istiyorum.

Kapak Görseli: Sketches From my Spain Sketching Trip / Teoh Yi Chie

https://www.parkablogs.com/picture/sketches-my-spain-sketching-trip

MİMARLIK FAKÜLTESİNDE YURT DIŞI STAJ PROGRAMI 101” için 2 yorum

    1. Merhabalar, çok teşekkür ederim 🙂
      Stajyer arayan ofislerin ilan paylaştığı websitesi “ erasmusintern.org “ üzerinden ofisleri bulup, mail yoluyla iletişime geçmiştim.

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s