İREM SEZER
21.yüzyılda mimarlık pratiği şüphesiz ki öngörülmesi güç bir değişim ve dönüşüm içerisine girdi. Bu dönüşüm bilgisayar ortamında yardımcı yazılımların kullanılmaya başlanmasıyla ivmesini almış, beraberinde getirdiği tartışma ortamı ise hem pratikte hem de akademide karşıt görüşlerin oluşmasına sebebiyet vermişti. Bu karşıt yaklaşımlar, konvansiyonel tasarım metodu ve bilgisayar destekli tasarım metodu olarak iki kutup olarak ayrışmaya başlamıştı. Fakat bu artan ve çoğalan tekniklerin sınıflandırılması için artık bu iki başlık yetersiz kalırken, bunların da kendi içinden ayrılan alt başlıklar da tartışma ortamında yerini almaya başladı. Üniversitelerin mimarlık programlarındaki revizyonlar, eklenen ve çıkarılan derslerden de bu dönüşümün izdüşümü hakkında bazı değerlendirmelerde bulunmak mümkündür. Örnek olarak, 2014 yılında İTÜ Mimarlık programına başlayan bir öğrencinin aldığı 1. Sınıf dersleri, öğrencinin materyal ve el ilişkisine odaklanacak şekilde yoğunlaştırılmışken, 2020 yılında aynı programa başlayan öğrencinin 1.sınıf ders planında bu yaklaşıma ek olarak hesaplamalı tasarım araçları ve yöntemleri dersi de yer almaktadır [1]. Ancak yayınlanan iş ilanlarına bakıldığında, 2020 yılında mezun olan bir öğrenciden yardımcı yazılımları ileri düzeyde kullanabilmesi beklenirken, mimarlık bilgisine dair bir kriterin çoğunlukla yer almadığı görülüyor. Yine bir başka iş ilanında yeni mezun mimar için “tekniker” pozisyonu öneriliyor, başvuru şartı ise, ileri derecede yazılım kullanabilmek. O halde iki farklı soru karşımıza çıkıyor: mimarlık pratiğinde teknolojik gelişmelerin baskın olmasıyla ortaya çıkan ara eleman ihtiyacını mimarlık mezunları mı karşılayacak, ya da mimarlık teknikerliğe mi evriliyor?
Yeni üretim ortamlarının oluşturulması başka bir üretim sürecinin tasarlanmasını şüphesiz zorunlu kılıyor, bu etkinin izini okuduğumuzda aslında bir teknikerleşmeden söz etmemiz ve bununla yüzleşmemiz de kaçınılmaz hale geliyor. Buna paralel olarak, teknolojik gelişmeler, ekonomik kriz ve inşaat sektöründeki küçülmeye gidiş gibi nedenler mimara duyulan ihtiyacın azalmasına sebebiyet verirken, her yıl mezun verilen mimar sayısında da bir artış gözleniyor. YÖK [2] verilerine göre, yüzden fazla mimarlık okuluyla her yıl ortalama 8 bin mimar mezun ediliyor ve bölümlerin kontenjanları her yıl arttırılıyor. Yine YÖK ve ÖSYM [3] verilerine göre sadece “Mimarlık Bölümü” adı altında öğrenci kabul eden üniversitelerin sayısı 2006’da 35 üniversite iken 2020’de 107 üniversite olmuştur. Bir başka ifadeyle son 15 yılda “Mimarlık” öğrencisi kabul eden vakıf üniversitesi sayısı 4 katına çıkarken, devlet üniversitesi sayısı ise iki katından fazla artış göstermiştir (Şekil 1). Bu sayılara İç Mimarlık ve Peyzaj Mimarlığı bölümleri dahil edilmemiştir.

Üniversitelerin kabul ettikleri öğrenci kontenjanlarında ise benzer bir artışı görmekteyiz. 2006 yılında ilan edilen Mimarlık öğrencisi kontenjanı toplamda 1865 iken, 2020 yılına gelindiğinde bu sayı dört katından fazla bir artışla 7883’e yükselmiştir (Şekil 2). Bu durumun meslek pratiğinde bir tıkanma yaratacağını ve hatta bu tıkanmanın kendisini çoktan hissettirmeye başladığını söylemek gerekiyor.

Mimarlık bölümünde öğrenci kabul eden üniversitelerin sayısal artışının ötesinde, öğrenci kontenjanlarının ifadesinde söylem düzeyinde de yapısal değişiklikleri gözlemlemek mümkündür. Örneğin on yıl öncesindeki vakıf üniversitesi kontenjanlarında ücretli bölümler için ayrı bir ifade kullanılmazken, “burslu”, “%50 burslu”, “üstün başarı burslu” gibi ifadeler bulunmaktayken günümüzdeki yüksek öğretim kılavuzlarında “ücretli”, “%75 indirimli”, “%50 indirimli”, “%25 indirimli” gibi ifadelere rastlamaktayız (Şekil 3; Şekil 4).

Mimar sayılarındaki benzer bir dramatik artışın 2000’li yıllarda İspanya’da yaşandığı görülmektedir. İspanya örneğini inceleyecek olursak eğer, 2008 Dünya Ekonomik krizinde inşaat sektörü büyük ölçüde etkilenmişti. Konut stoku fazlası, tamamlanamayan projeler, yüksek işsizlik oranı, enflasyon gibi krizin sebep olduğu sorunlar halen tam anlamıyla aşılabilmiş değil. İnşaat sektörünün istihdam yaratma konusunda yadsınamayacak kapasitesi önceleri beklendiği gibi piyasadaki nitelikli ve niteliksiz çalışanları absorbe edebilmiş ancak ekonomisi inşaata dayanan her sistem gibi, bir sektörel tıkanma toplumun tüm tabakalarında etkisini göstermişti. Buna rağmen İspanya’nın bir yılda verdiği mezun mimar sayısı ortalama 3000lerde seyrederken, ülkede 800 kişiye 1 mimar düşüyor ve mezunların %14’ü mimarlık alanı dışında bir uzmanlıkta çalışıyor. Diğer Avrupa ülkelerinde ise bu sayı ortalama 1500 kişiye 1 mimar olarak hesaplanıyor. Piyasanın mimar sayısı açısından doyuma ulaşıp, iş alanlarının kısıtlanmasıyla beraber, çoğu mezun bir çıkış yolu olarak akademik kariyere yönelmeye başlamış durumda. Fakat benzer şekilde Akademi de tüm işsiz mimarları bünyesine katabilecek kadar geniş bir aralık sunamıyor ve talebin fazlalığı akademisyen olmak isteyen mezunlar ve işsizlikten dolayı akademiye yönelen mezunlar arasında belki de bir adaletsizliğe sebebiyet veriyor. Sonuç olarak yeni mezun mimarlar hayatta kalabilmek için ya ülkeyi terk ediyorlar, ya yüksek lisans diplomasının bile iş bulmada geçerli bir faktör olamadığı ülkelerinde başka bir iş bulmaya çalışıyorlar, ya da akademik kariyere yöneliyorlar. Mimarlık alanında yaşanan bu sektörel tıkanmanın sonuçları büyük ölçekli ofislerde küçülmeye gitmek olarak kendini gösterirken, görece küçük ölçekli olanlar ofislerini kapatıp evden çalışma düzenine geçmek zorunda kalmış ve kriz başlangıcından beri ofislerin %45’inden fazlası da tamamen kapanmış durumda [5].
Küresel ya da bölgesel yaşanan krizlerde benzer örüntülerin işlendiği savını kabul edebiliriz ve benzer süreçlerden geçtiğimiz İspanya, spesifik olarak mimarlık alanında bir çözüm üretebilmiş değildi, sonuç olarak yeni mezun mimarları Avrupa ülkelerine, çoğunlukla Almanya’ya göç edip kendilerine orada bir hayat kurmayı seçmekteydi.
Bu olgu bizde de karşılığını bulmaya başladı desek yanılmış olmayız, TÜİK verilerine göre, bütün iş kollarında 2018 yılında 136 bin 740 kişi Türkiye’den göç etti, bunların %15,7’ini 25 – 29 yaş grubu oluşturuyor. Fakat İspanya’nın yeni mezunlarının, iş insanlarının göç edişi, yaşanan göç verme eyleminin sürekli hale gelişi bile bu sektörel tıkanıklığı açmadı, bir dengeye oturtmuş olmadı. Üstelik Türkiye’nin İspanya’dan ayrılan bir yönü de, Türkiye AB üyesi olmadığı için iş gücünü dağıtmak ve yönetmek konusunda daha fazla bürokratik engellerin olmasıdır. Benzer şekilde bir gelecek projeksiyonu yaparsak, mimarlık okullarının kontenjanlarına revizyon getirilmesi bir zorunluluk halini alıyor. Eğer kontenjanlar bu şekilde kalmaya devam ederse de 5 yıl içerisinde ülkedeki mimar sayısı ikiye katlanmış olacak. Oysa mimara duyulan ihtiyaç ters orantılı bir şekilde azalmaya devam ediyor. Bu durum, iş tanımlarının değişmesi, farklı uzmanlık alanlarının gündeme gelmesi (3B görselleştirme uzmanı, render uzmanı, maketçi vb.), veya mimarlık dışı alanlarda çalışmak gibi sonuçları doğuruyor.
Teknikerleşme meselesine geri dönecek olursak eğer, “tekniker” kelimesinin Türkçe sözlük karşılığı “teknikçi”dir ve teknikçi de şu şekilde açıklanır: isim Bir işin bilim yönünden çok, uygulama ve pratik yönü ile uğraşan kimse [7]. Mimarlık için bir değerlendirme yaparken, “bilim yönü” ifadesini belki de “tasarım” kelimesi ile değiştirmemiz yerinde olacaktır. O halde, “mimarlık okulları tasarım yönünden çok uygulama ve pratiğe yönelen mezunlar verir.” önermesinin yanlışlığı ortadadır. Fakat her ne kadar mimarlık okulları öğrencilerine tasarım kültürü kazandırıp mezun etmeye çalışsa da, işverenlerin kriterleri bunu büyük oranda göz ardı ediyor, aslında çoğu, temel olarak yazılımları kullanabilecek bilgiye sahip teknik eleman arıyor. Mimari tasarım pratiğini stüdyo kültürüyle devam ettiren ofisleri bu değerlendirmenin dışında tutarak söyleyebiliriz ki, yeni mezun mimarlar tasarım sürecinin paydaşı olabilme fırsatına erişemediklerinden, veya buna erişmek uzun yıllar alabileceğinden, ofislerin ihtiyaç duyduğu “ara eleman” pozisyonunda bir nevi teknikerlik yapacaklar gibi görünüyor (Şekil 6; Şekil 7).
Notlar
[1] 2014 yılı İTÜ Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü derslerine bu adresten ulaşılabilir:
http://www.sis.itu.edu.tr/tr/dersplan/plan/MIME/201210.html
2017 yılından itibaren “MIM120E Introduction to Computational Design Tools and Methods in Architecture” isimli bir zorunlu dersin programa eklendiği görülmektedir:
http://www.sis.itu.edu.tr/tr/dersplan/plan/MIME/201810.html
[2] Yükseköğretim Kurulu
[3] Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
[4] Şekil 1 ve Şekil 2’de kullanılan verinin tamamı “osym.gov.tr” adresinden yararlanılarak derlenmiştir. Grafikte üniversitelerin ilan ettikleri kontenjanlar esas alınmıştır. Şekil 1’de toplam üniversite sayısı hesaplanırken, bir üniversitede aynı bölümün Türkçe ve İngilizce programları ya da ikincil öğretim programı olması durumunda bunlardan yalnızca bir tanesi hesaplamaya katılmıştır.
[5] Cohn, D. (2012). The Pain in Spain, Architectural Record.
Makaleye bu adresten ulaşılabilir: https://www.architecturalrecord.com/articles/6866-the-pain-in-spain
[6] “Unfinished” isimli İspanya Pavyonu ile ilgili yazıya bu adresten ulaşılabilir: https://www.dezeen.com/2016/05/31/unfinished-spanish-pavilion-venice-architecture-biennale-2016-economic-crisis-golden-lion-inaqui-carcinero/
[7] Güncel Türkçe Sözlük: https://sozluk.gov.tr