ATAKAN YOLCU

Tepkimeli, Adaptif, İnteraktif tasarım uygulamaları ile her geçen gün daha fazla karşılaşmaktayız. Tasarım araçlarının ve teknolojinin gelişimi mimari tasarım anlayışımızı da değiştiriyor. Her ne kadar dinamik bir dünyada yaşıyor olsak da, mimaride çevre ile ilişkimizi uzun yıllar boyunca statik, tepkisiz yapılar inşa ederek kurmayı denedik ve tasarladığımız mimari elemanları cansız nesneler olarak düşündük. Fakat günümüzde bu bakış açısı güncel sorunlara çözüm bulmakta yetersiz kalıyor.

Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte insan yaşamının hızı ve hareketliliği giderek artmakta. Buna bağlı olarak, geçmişten bugüne yaşamlarını çevreleriyle kurdukları ilişkiler ile sürdürmeyi başaran insanlar, yaşadığı mekanları da daha tepkisel ve çevresindeki hızlı değişimlere adapte olabilecek biçimde tasarlamanın yollarını aramaktalar. Diğer yandan artan enerji ihtiyacı, çevresel kirlilik, iklim değişiklikleri gibi problemler yapıların çevreyle olan diyaloğunu daha da kritik bir konuma getiriyor. Yapıların ısıtılması, soğutulması, havalandırılması, ışıklandırılması gibi problemleri çözmek için yüksek enerji kullanılması, yüksek maliyetleri de beraberinde getiriyor. Tüm bu problemlerin sonucu olarak, maksimum verimliliği sağlamak için binaların, çevresine daha duyarlı tasarlanması gerektiği fikri güçlenmekte. Kısacası mimari yapıları canlı, dinamik ve çevresel uyarılara tepki veren bir karakterde düşünmenin günümüzde daha önemli bir mesele hâline geldiği söylenebilir.

Mimarlık tarihi içerisinde incelediğimizde, tepkimeli mimari tasarım yaklaşımını nispeten yeni ve gelişmekte olan bir çalışma alanı olarak değerlendirmekte sakınca olmayacağını düşünüyorum. Geniş potansiyellere sahip olan tepkimeli mimari tasarım fikrinin 1960’lı yıllardan itibaren etkin olarak tartışılmaya başlanmış olmasına ve bu tartışma sürecinin başlamasının üzerinden neredeyse 60 yıl gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen, çevremizde yeterince yaygın olarak uygulandığını söyleyememekteyiz. Bununla birlikte, literatür incelemesi yaptığımızda bir kavram karmaşası ile karşılaşıyoruz. Bu yazıda tepkimeli-adaptif-interaktif kavramlarının mimari alanda kendilerine nasıl yer buldukları ve birbirleri ile nasıl ilişkilendikleri üzerine bir tartışma yaratarak kendi yorumumu sizlere aktarmaya çalışacağım.

Tepkimeli – Adaptif – İnteraktif İlişkisi (Responsive – Adaptive – Interactive)

Tepkimeli-Adaptif-İnteraktif mimarlık ilişkisini tartışmaya başlamadan önce bu tasarım anlayışlarının temelini oluşturan sibernetik teorisinden kısaca bahsetmenin faydalı olacağı kanaatindeyim. Sibernetik teorisinin temelinin enformasyon, iletişim ve makine kontrol teorilerinin sentezleriyle formüle edildiğinden söz edebiliriz. Gordon Pask, 1969 yılında ‘The Architectural Relevance of Cybernetics’ makalesiyle sibernetik teoriyi mimarlık alanına taşıyarak tepkimeli mimarlık fikrinin gelişiminde önemli rol oynamıştır. Böylece 1960’ların sonlarında sibernetik, yapay zeka ve enformasyon teknolojilerinin gelişmesinin sonucu olarak adaptif, tepkimeli, interaktif mimari tasarım düşüncelerinin tartışılması için yeni bir ortam hazırlanmıştır.

Tepkimeli, adaptif ve interaktif tasarım kavramları aslında benzer prensiplerden faydalmaktadır. Bu bağlamda Tepkimeli(Responsive), Adaptif(Adaptive), İnteraktif(Interactive) terimleri mimarlık terminolojisinde birbirlerine yakın anlamlar ifade etmektedir. Bu sebeple birçok çalışmada iç içe görülebilmekte veya sıklıkla karıştırılabilmektedir.  Ancak her ne kadar birbirleriyle bu denli yakın ve ilişkili gibi algılansalar da, bazı farklılıklardan söz etmemiz mümkün.

‘Responsive’ kelime anlamı olarak birine veya bir şeye hızlıca ve pozitif bir şekilde reaksiyon göstermeyi ifade eder. ‘Responsive Architecture’ terimini ilk öne süren kişi 1960’ların sonunda Nicholas Negroponte olmuştur. Negroponte, hesaplama gücünün mekanlar ve yapılarda daha yüksek performans sağlanması için kullanılmasını önerir ve mimari yapıların tepki veren, adaptif makinalar olarak tasarlanması gerektiğini savunur. Tepkimeli mimarlık kullanıcı ve çevreye geribildirim veren sistem ile etkileşim, iletişim ve durumlara adapte olma düşüncelerine dayanır. Yaygın ifadeyle tepkimeli mimarlık, formunu değiştirebilme yeteneğini gösterebilen ve sürekli olarak ona etki eden çevresel koşulları yansıtan bir mimari türü veya yapısı olarak tanımlanabilir (Sterk, 2003). Bununla birlikte Philiph Beesley, Toward Responsive Architecture isimli kitabında ‘responsive’ terimini, doğal ve yapay sistemlerin nasıl etkileşim kurduğunu (interact) ve adapte olduğunu (adaptive) anlatmak için kullanır. Beesley ‘responsive’ terimini daha kapsayıcı bir ifade olarak görür. Literatürdeki bilgileri kısaca yorumlamamız gerekirse tepkimeli mimarlık, bir yapının veya yapı elemanının çevresindeki çeşitli uyarıları veya değişiklikleri algılayarak tepki vermesidir.  

Grafik.1 : Tepkimeli-Adaptif-İnteraktif İlişkisi

Kelime anlamı olarak adaptif; değişimle bağlantılı, farklı durumlarla başa çıkmak için gerektiğinde değişebilir anlamına gelmektedir. ‘Adaptasyon’ terimi mimarlık yapılarının değişen morfolojileri ile ilgili olarak mimaride yaygın olarak kullanılır. Lehman’a göre ise adaptif mimarinin amacı senkronizasyondur. Mimari, ister çevre, ister bina, isterse kullanıcı olsun, davranışlar arasında senkronize olan esnek bir filtre haline gelir (Lehman, 2016). Adaptif mimaride iç ve dış mekan için istenilen koşullar önceden planlanır. Çevresel değişikliklere verilen tepkide, bu koşullar ile senkronize olarak en uygun ortamı sağlamak temel amaçtır. Bu çerçevede tepkimeli mimarlığın adaptif mimarlık için daha kapsayıcı bir kavram olduğunu ifade edebiliriz. Adaptasyon sağlamak için öncelikle çevresel değişiklikleri algılamak ve bu değişimlere tepki vermek gereklidir. Eğer sistem, belirli koşullar ile senkronize olmak ve o koşullara uyum sağlamak için tasarlanmış ise tepkimeli mimarlık aynı zamanda adaptif mimarlık olarak da özelleşebilir. Aedas Architects tarafından tasarlanan Al Bahar Towers yapısı için hem tepkimeli mimarlık, hem de adaptif mimarlık örneği oluşturduğunu söyleyebiliriz (Şekil 1). Yapının cephesindeki elemanlar, güneş ışınlarının geliş açısına ve yoğunluğuna göre açılıp kapanarak yapı içerisindeki ısı ve ışık yoğunluğunu kontrol eder ve belirlenen koşullara adapte etmeye çalışır.

Şekil 1. Al Bahar Towers, Aedas Architects (Url-1)

İnteraktif mimarlık ise, değişen bağlamlara gerçek zamanlı olarak uyum sağlayabilen ve doğrusal bir aşamadan ziyade kullanıcı ve çevresel uyarılara göre sürekli devam eden bir aktif diyalog durumunu ifade eder. Kas Oosterhuis’e göre etkileşimli (interactive) mimarlık, sadece değişen koşullara duyarlı (responsive) veya uyumlu (adaptive) olan bir mimarlık değildir. Etkileşimli mimari iki yönlü iletişimi içeren, iki aktif taraf arasında (ki bunlar insan olabilir ya da inşa edilmiş parçalar olabilir) gerçekleşen ilişki kurma sanatıdır (Yiannoudes, 2016). Burada belirtildiği üzere Oosterhuis, etkileşimi, uyarıcılara basit bir karşılık verme süreci ya da varlıklar arasında mesaj alışverişi yapmak yerine, proaktif davranış, özerklik ve deneyim yoluyla öğrenme içeren diyalog süreci olarak görüyor. Fox ve Kemp de Oosterhuis’e benzer şekilde interaktif mimarlığı çift yönlü bir sokak olarak tanımlar ve karşılıklı etkileşimi öne çıkarır. Bununla beraber diyalogtaki insanı kullanıcı olarak değil, katılımcı olarak tanımlanır. Öyleyse bu tartışma bağlamında interaktif mimarlığın tepkimeli mimarlık ile reaksiyon, tepki verme ortak paydasında buluştuğundan söz edebiliriz. İnteraktif mimarlığı özelleştiren ise katılmıcı ile karşılıklı aktif, sürekli diyaloğun vurgulanmak istenildiği tanımlamalarda daha sıklıkla kullanılıyor olmasıdır. Biraz daha açmak gerekirse aslında her interaktif mimarlık örneğini tepkimeli mimarlık örneği olarak da düşünebiliriz, ancak her tepkimeli mimarlık örneği için interaktiftir diyemeyiz. İnteraktif yüzey tasarımının en bilinen örneklerinden biri olan The Aegis Hyposurface projesi, aynı zamanda bir tepkimeli yüzey tasarımı örneğidir (Şekil 2). 

Şekil 2. The Aegis Hyposurface, Katılımcı ile Diyalog (Url-2)

Öyle görünüyor ki ilerleyen yıllarda teknolojinin ve olanakların imkân vermesi ile tepkimeli mimari tasarım örnekleriyle daha sık karşılaşacağız. Bu süreçte kavram karmaşasında kaybolmadan araştırmaları belirli bir çerçeveden okumanın faydalı olacağı düşüncesindeyim. Yazıda gerçekleştirdiğimiz tartışmalar ışığında benzer teoriler ile beslenen bu alternatif mimari tasarım yaklaşımlarından tepkimeli mimarlığın, adaptif ve interaktif mimarlığı kapsayan daha genel bir tanımının olduğunu söyleyebiliriz. Ancak daha spesifik bir şekilde ifade etmek istediğimizde, adaptif ve interaktif mimarlık tanımlamalarımızı kullanmamız daha yerinde olacaktır. En sade anlatımıyla, adaptif mimarlıkta önceden tanımlanmış belirli koşullar ile senkronizasyon amaçlanırken, interaktif mimarlıkta katılımcı ile aktif ve sürekli bir diyalog ön plandadır. 

Kaynaklar

Beesley, P., Hirosue, S., & Ruxton, J. (2006). Toward Responsive Architectures.

Fox, M. A., & Kemp, M. (2009). Interactive architecture. Princeton Architectural Press.

Kolarevic, B., & Parlac, V. (2015). Building dynamics: exploring architecture of change. Routledge.

Lehman, M. L. (2016). Adaptive Sensory Environments: An Introduction. Counter-productive design: what to improve. Routledge.

Negroponte, N. (1975). Soft architecture machines. Cambridge, MA: MIT press.

Pask, G. (1969). The architectural relevance of cybernetics. Architectural Design, 39(9).

Yiannoudes, S. (2016). Architecture and Adaptation: From Cybernetics to Tangible Computing. Routledge

Url-1 <https://architizer.com/projects/al-bahr-towers/&gt; erişim tarihi 17.05.2020

Url-2 < https://elojosalvaje.com/2010/09/24/hyposurface/&gt; erişim tarihi 17.05.2020

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s